Saturday, November 20, 2010

kısmet bu-güneymiş...

malum blog yazıları konusunda pek tembelim. elim az gidiyor, gitse bile üşeniyorum, üşenmesem bile....
ama şu son 3 günde olanlarla kudurdum. içimdekileri püskürtmek istiyorum. öncelikle memleketteki genelinde hayvan özelinde köpek düşmanlığı nedir ya... toprak'la her dışarıya çıkışımız bir olay...
dün evden çıktık tophane'ye doğru yürüyoruz. ben diyeyim 30 dakika, sen de 40 dakika sürsün. sürmez ya...
evden çıktık, yokuştan aşağıya yürüyoruz. orta yaşlı bir kadın yaklaştı ve "hanfendi, bu köpek tuvaletini nereye yapıyor?" önce "pardon anlamadım" dedim. kadın üzerine basa basa ve sağır olduğuma kanaat getirip daha yüksek sesle tekrar sordu. ben de derin bir nefes alıp açıklamaya başladım, ama aklımdan eyvah yandık diye geçiyor. Zira daha yakın zamanda benzer bir soruyu toprak'la gezerken volkan'a sormuş biri ve macera kalemine bir çentik daha eklenmiş. dolayısıyla tahmin ediyorum olabilecekleri "efendim, kakasını sokağa yapıyor, ben de alıp çöpe atıyorum" teyze: "ya şişini napıyor?" alla alla... ben: "e onu sokağa yapıyor" teyze: "olmaz efendim benim sokağıma yapamaz"
eyvahhhh... kasıldım kaldım yerimde tabi... nereden başlamak lazım acaba. sokak senin değil ki teyze... sen de denize yapıyorsun ya teyze... yapabilir hatta bak yapıyor teyze... sananeeeeee teyze... deli misin teyze... ayyyhh
döndüm yürüdüm, ama ya sabır çekiyorum. bir 10 dakika yürüdükten sonra karşıdan gelen 2 genç erkekle karşılaştık. Aramızda epey mesafe var. biri bağırdı " abi köpek var köpek"... "ben tutuyorum, buyrun geçin" dedim. aynısı "yok abi köpek var" diyor, diğeri: "abi birşey yapmaz, hayvan ne yapacak sana" diye sordu. "olur mu abi beni 2 kere köpek ısırdı, bu da ısırır."...
dördümüz, toprak ve ben, ve gençler karşılıklı bakışıyoruz... şimdi ne yapmak lazım diye düşündüm... herhalde durmak lazım diye karar verdim. "bence kaldırım yeterince büyük, paylaşabiliriz"...
toprak ve ben oldukça canımız sıkılmış bir halde tophane'nin köşesine ulaştık. tamam bugünü atlattık artık derken... derken köşede durduk umutcan'ı bekliyoruz. tam bizim durduğumuz köşenin önünde bir taksi durdu. yol bomboş, bizim durduğumuz yer dışında in ve cin takılıyorlar caddede. ben de niye durdu diye baktım. acaba tanıdık mı, toprak'ı mı sevecek gibi... içeride tanır olsam şaşırmayacağım tipte bir adam var. sakallı, uzun saçlı, göbekli, sırt çantalı.... e bunlardan benim hayatımda çokça var. dolayısıyla göz göze gelince gülümsedim. aklımdan, tanışmıyoruz ama herhalde toprak'ı sevmek için burada durdurdu taksiyi diye geçti.
ve fakat taksinin içindeki adam kapıyı aralayıp "hanfendi köpeği çeker misiniz" dedi. ayaklarımın arasında sırt çantası var, önünde toprak uslu uslu oturmuş bekliyor. anlamadım dedim. benim alerjim var da köpeği çeker misiniz?
hayda....
aslında çekerim... ama çekmedim. nasıl bir kafa bu ya... biraz önde durdur taksiyi, biraz arkada durdur. olmaz.. tam köşede durduracak. ayağı alçıda olsa çekerim. yürüyemiyor olsa çekerim. ve alerjisi açık havada, benden ve toprak'tan 5 adım öteden geçerken azacak olsa, ki o zaman istanbulda yaşayamıyor olmalı, yine de çekerim...
"çekemem" dedim."ben de birini bekliyorum, biraz önde ya da arkada inin"... çok sinirlendi... söyleniyor, ama ne söylediğini anlamıyorum. homurdanırken dayanamadım "dünyada sadece insanlar yani siz yaşamıyorsunuz farkındasınız değil mi?" deyiverdim.
çok kızdı çoookkk...
aman çok da fi fi .... gerçekten bu dünya sadece insanlar için değil...