Wednesday, January 20, 2010

nerden tutsam...


2010 biraz garip geldi... hoş gelmiş tabi... n'apacaksın....
ama bu ocak ayında çok iyi hissetmedim doğrusu.... dün Hrant'ın sene-i devriyesine gittim. güzel insan, barışı arayan, kovalayan insan Hrant'ın öldürülmesi üzerinden 3 sene geçmiş... halbuki ne kadar dün gibi hatırlıyorum o günü... radyoya programa gidiyordum. otobüste... trafik yürümüyor. n'oldu, hay allah, geç kalıyorum derken otobüsten indim ve yürümeye başladım. kurtuluş köşe noktada bir kalabalık. polisler. saat 3'ü biraz geçiyor, biliyorum, zira program 4'te başlıyor. konuğumuz o gün pelin esmer... anlamadım ne olduğunu. koşarak radyoya programa yetişmeye çalışıyorum. ancak tatsız birşeyler olduğunu farkettim. hiç aklıma gelmedi, agos'un önü olduğu... radyoya girdim, köşede bir kalabalık var, kusura bakmayın trafik kilit geç kaldım, demeye kalmadı... hrant dink'i vurmuşlar dediler. vurulmuş, ölmüş mü demeye kalmadı...
ne hissettiğimi hatırlamıyorum doğrusu.... sadece bugün, o güne ilişkin ne hissettiğimi söyleyebilirim... ama söyleyeceğim bugünün, o günü anlatısı olur olsa olsa...
ajandamda yazıyor, 19 ocak hrant dink'in ölüm yıldönümü diye...
dün karın altında agos'un önündeydik. ben ve benim gibi bir sürü insan... tıpkı 3 yıl önce önüne gittiğimiz gibi...
böcek gibi hissettim kendimi... ve tam kızgınlık, hayal kırıklığı arasında gidip gelirken babası öldürülen bir çocuk, babasının öldürüldüğünü haykırınca tutamadım göz yaşlarımı...